Temel İhtiyaçlarımız
Hepimiz içinde güvende hissettiğimiz, istikrarlı ve öngörülebilir, bakım alabildiğimiz, olduğumuz halimizle kabul edildiğimiz, özerk olabildiğimiz, rekabet edebildiğimiz, kimliğimizi özgürce yaşayıp, ortaya koyabildiğimiz, ihtiyaç ve duygularımızı özgürce ifade edebildiğimiz, spontan olabildiğimiz, eğlenebildiğimiz ve bize öz-denetimi öğretecek gerçekçi sınırlara sahip bir dünyada yaşamaya ihtiyaç duyarız.
Bunlar hepimizde var olan temel duygusal ihtiyaçlardır. Şema terapiye göre, kişiden kişiye bu ihtiyaçların derecesi/şiddeti farklılık gösterse de (örneğin birimiz için bakım alabilmek daha öncelikli bir ihtiyaçken, diğerimiz için yaratıcılığını ortaya koymak daha kuvvetli bir ihtiyaç olabilir) hepimiz hayatımızda temel olarak tüm bu kavramlara ihtiyaç duyarız.
Erken Dönem Uyumsuz Şema Gelişimi
Şemalar, temel ihtiyaçlarımızın ciddi ölçüde karşılanmadığı, zedeleyici erken dönem deneyimleri sonucunda oluşan ve yaşam boyunca tekrar eden, öz-yıkıcı duygusal/bilişsel kalıplardır. Örneğin kötüye kullanılma şeması başkalarının bize mutlaka zarar vereceği, bizi kötüye kullanacağı, aşağılayacağı, aldatacağı, bize yalan söyleyeceği, ya da bizi kullanacağı beklentisini içerir.
Şemaların kazanılmasını hızlandıran dört çeşit erken yaşam deneyimi vardır:
“İyi olandan az alma” deneyimi: Bu deneyim, çocuğun ihtiyaçlarının karşılanmasının zedeleyici bir şekilde engellendiği durumlarda ortaya çıkar. Çocuğun çevresi, -istikrar, anlayış, şefkat ya da sevgi gibi- önemli bazı ihtiyaçlardan yoksundur.
Travma: Burada, çocuk çevresinden zarar görür ya da mağdur edilir ve en temel duygusal ihtiyaçlardan biri olan güvenlik ihtiyacı karşılanmaz. Sonuç olarak kişi tehlike, acı veya tehdidin varlığını yansıtan şemalar geliştirir.
“İyi olandan fazla alma” deneyimi: Bazı ebeveynler çocuklarına, ölçülü olduğunda çocuk için sağlıklı olacak bazı şeyleri, gereğinden fazla sunarlar. Bu çocuklara hiçbir zaman kötü davranılmamış; bunun yerine üzerlerine titrenmiş, ya da şımartılmışlardır. Bu durumda çocuğun özerklik veya gerçekçi limitler gibi temel duygusal ihtiyaçları karşılanmamış olur.
Bakım-verenleri model alma – içselleştirme: Ebeveynler ya da diğer yetişkinler dünyada var oluşları ile çocuklara model olurlar. Ortaya çıkan öğrenme, çocuğun temel duygusal ihtiyaçlarını karşılamasında yetersiz kalır. Bu özdeşim ve içselleştirmelerden bazıları şemalar haline dönüşebilir. Örneğin, tetikte, aşırı derecede kaygılı bir anne tarafından yetiştirilen bir genç kız, doğrudan bir eksiklik deneyimlemese de, bu kıza dünyanın tehlikeli ve kontrol edilemez bir yer olduğu dolaylı olarak öğretilmiş olur. Bu durum, zayıf anne-çocuk bağından değil, ebeveynin kendini güvende hissetmemesinin çocuğunu dünyaya bakışını şekillendirmesi sonucu oluşur.
Diğer faktörler: Çocukluk çevresi dışında bazı faktörler de şema gelişimine sebep olabilir. Bunlar, çocuğun duygusal mizacı ile çocuğun ve ailenin içinde yaşadığı kültürel bağlamı içerir. Sonuç olarak, şemalar çocuğun mizacı ile biçimlendirici çevresi arasındaki etkileşimden doğar.
Şemalar Kendilerini Sürdürür
Şemalar – (kontrol edilemese de) öngörülebilir bir dünyaya dair – bilişsel bir tutarlılık algısı yaratırlar. İnsanlar bu tür bir öngörülebilirlik için çabaladıklarından, bu kalıplar çok dayanıklıdır. Şemalar bizi zor durumlara soksalar da, bunu bir şekilde tanıdık ve rahatlatıcı yollarla yaptıkları için hayatta kalırlar.
Bilişsel olarak, şemalar dikkatimizi şema ile tutarlı bilgiye çevirirler ve bizim şemaya “uygun” şeyleri hatırlamamızı sağlarlar. Davranışsal olarak da, belirli tanıdık olayların içine çekilmemize öncülük ederler. Böylece bu bilişsel ve davranışsal süreçler sonucu şema varlığını sürdürür. İşlevsel olmasa da dünyayı bizim için kategorize eden bu şemalar nasıl düşündüğümüzü, hissettiğimizi, davrandığımızı, diğerleriyle nasıl ilişki kurduğumuzu etkiler ve paradoksal olarak en çok zarar gördüğümüz çocukluk koşullarını kasıtlı olmadan yetişkinlik yaşamlarımız içinde yeniden yaratmamız için bizi yönlendirirler.
Kaynak:
Rafaeli, Bernstein, Young (2012). Şema Terapi: Ayırıcı Özellikler. Çev: Miray Şaşıoğlu. İstanbul: Psikonet Yayınları.