Eskiden beri sevmediğim bir atasözüdür, “kendi düşen ağlamaz”. Tam bir beklentili ve hatta yarı cezalandırıcı ebeveyn modu sesi. Eğer içinde bulunduğun sıkıntıya sen sebep olduysan, söylenmeye de hakkın yoktur. Psikoterapilerde ise tam tersini hedefleriz. Bir zorluğa senin sebep olmanla, sebep olmaman arasında fark kalmaması daha sağlıklıdır. Zorluk, zorluktur. Kim neden olduysa olmuştur. Bu bir başkası da olabilirdi. İşin bu kısmına takılmadan çözüm bulmaya bakarız. Cezalandırıcılık şeması ise uzun vadede bu sorunun tekrarlamaması için devreye giren ilkel bir reflekstir. Suçlu kimse, onu bulup cezalandırayım ki ileride bu sorunla tekrar uğraşmayayım. Hele suçlu kendim isem, yandım! Ağlamaya bile hakkım yok. Öyle mal gibi duracaksın, için için yanacaksın. Ağlayıp da kendini acındırıp, başkalarının anlayışını kazanmaya çalışmayacaksın! Evden çıkmadan tekrar tekrar kapıyı kontrol eden bir kişi, eğer evde kendisinden sonra çıkacak bir kişi varsa kapıyı kontrol etmeden çıkabildiğini söylemişti. Hatta evden kendisinden sonra çıkacak kişi unutkan ve dikkatsiz birisi olsa bile. Çünkü diğerinin kapıyı açık bırakması ve eve bir hırsız girmesi durumunda suçlu kendisi olmayacaktı. Ütüyü fişte bıraktığımız için evimizde yangın çıkması veya aşağıdaki komşunun evinde yangın çıkması nedeni ile evimizin yanmasının acısı aşağı yukarı aynı olmalıdır. Maddi ve manevi hasarımız aynıdır çünkü. Ama ilkinde kendimizi suçlamanın, yaptığımıza pişman etmenin kimseye faydası yoktur. Cezalandırıcılık şeması bunu yapar. Hayatımız boyunca hiç yangın görmeyebiliriz ama cezalandırıcılık şeması her kapıdan çıkışımızda bize bir yangın ve pişmanlık provası yaptırır. Daha iyiye gitmek ve hatalarımızı düzeltmek için kendini ve/veya başkalarını cezalandırmak hiç de etkili bir yol değildir. İlişkilerdeki küsmek davranışı gibidir. O sırada mantıklı bir hareket gibi gelse de, uzun vadede sıkıntı yaratır. Acımızı sağlıklı bir şekilde yaşamak, acının iyileşmesi için en iyi yoldur. Acıya kimin neden olduğunun çoğu zaman önemi yoktur. Bizi kızdıran kişilere “dünyalar kadar küsmenin” ilişkiye bir faydası olmadığı gibi kendimize veya başkalarına “dünyalar kadar kızmanın” da sıkıntıyı hafifletmeye ya da önlemeye faydası yoktur.