Uzun süredir sosyal medyada bazı aforizma diyebileceğimiz postlar paylaşıyorum. Bunlar genellikle Twitter terbiyesi ile 140 karakter civarında oluyorlar. 50 dakikalık dokunaklı bir seansın sonlarına doğru hem danışanımı hem de beni gülümseten ve seansın bir özeti olan bu bir veya iki cümlelik ifadelerin başka kişilerin de dikkatini çekebileceğini ve işine yarayabileceğini düşünerek sosyal medyada paylaşmaya başlamıştım. Şimdiye kadar bir veya iki tanesi hariç bunlardan hiçbirisinin uzun açıklamasını yapmadım çünkü açıklanırsa aforizma hissinin bozulacağını düşündüm. Sosyal medyada açıklama yapmayı hala düşünmüyorum ama bu sözlerin bazılarını bu köşede biraz daha ayrıntılı bir şekilde bulabilirsiniz. Şimdilik sondan başa doğru gitmeyi planladım ama yolda plan değişebilir.
Lafı fazla uzatmadan en son paylaştığım, bu yazının başlığı olan aforizmaya geçelim. Ruhsal yapımız bizi koruyacak reflekslerle doludur. Hayatımızın iş alanında, özel alanında, sosyal alanında, her yerinde bu refleksler iş başındadır. Eğer bir yemeğin içindeki madde size dokunduysa, sonraki seferlerde o yemeği gördüğünüzde bilinçaltınız bir şekilde iştah mekanizmanızı ayarlar ve ne kadar aç olsanız bile dalgınlıkla o yemeği yemenizi engeller. Başka besin maddelerine yönelirsiniz.
Doktor hastasına sormuş “Size bir ilaç yazacağım ama daha önce hiç penisilin içeren ilaç kullandınız mı?” Hasta cevap vermiş “Evet, doktor bey. Kullandım.” Doktor iç rahatlığı ile penisilin içeren ilacı hastasına yazmış ve hastası reçetesini alarak oradan ayrılmış. Akşam geç saatte doktorun telefonu acı acı çalmış. Telefon bir hastanenin yoğun bakımından geliyormuş. Bilinci kapalı olarak getirilen hastanın cebinden çıkan reçeteden doktorumuzun telefonuna ulaşmışlar ve durumu ona bildirmişler. Doktor hemen giyinerek penisilin şokunda olan hastasının yattığı yoğun bakıma gitmiş. Sabaha kadar diğer tedavi ekibi ile beraber hastayı şoktan çıkarmaya çalışmışlar. Sabaha doğru hasta gözlerini açmış. Doktor bitkin bir halde sormuş “Ama bana daha önce penisilin kullandığını söylemiştin.” Hasta cevap vermiş “Evet, kullandım. O zaman da aynen böyle olmuştum.”
Normalde bu durumun tam tersi olur. Bizi hastalandıran, zor duruma düşüren etkenlerden uzak durmaya çalışırız. Bu anektotta olan durum ise nadirdir. O nedenle yıllarca kulaktan kulağa anlatılır.
Şemalar, hayatımız boyunca sevgi, saygı, huzur ve sabır gibi temel ihtiyaçlarımızı alırken sorun yaratan belirgin düşünme ve hissetme kalıplarımızdır. Bu yoğun duygular yaratan düşünceler doğrultusunda genellikle hatalı düşüncelerimizi sürdüren, işlevsiz davranışlarımız olur. Ve bu işlevsiz davranışlar veya tutumlar ile ihtiyaçlarımızı almamız çok zorlaşır. Bu postta da anlatılan bunun özetidir. Şemalarımız olmasa bizi koruyacak reflekslerimiz çalışmaz hatta çoğu zaman uzaklaşma isteği yaratması gerekirken, aksine bir çekim yaratır.
Bir ticaret insanının enerjisini kendisinden satın alan ve memnun olan insanlara vermesi gerekirken, kendisinden satın almayan veya aldığı şeyin ücretini vermeyen insanlara yakın davranması ve onlarla tekrar iş yapmaya çalışması gibidir Duygusal Yoksunluk şemasının bir şey vermeyi beceremeyen, soğuk, uzak veya bencil tiplere karşı hissettirdiği yakınlık. İtina ile uzak durmamız gereken kişiler bizde “şema kimyası” yaratırlar. Yaşadığımız yüksek heyecanı aradığımız temel ihtiyacın habercisi zannederiz. Sanki çocukluğumuzdan beri beklediğimiz fırsat, uzansak dokunacak kadar yakındır. Para vermemiş ve vermeyecek olan müşterilerin peşinden giderken dükkanı kapatmak gibidir, şema kimyasının bize yaptırdığı davranışlar. O nedenle çoğu zaman yüksek kimyadan uzak durmaya çalışıp, çok kimya yaratmasa da dükkana zamanında gelip, borcunu hemen ödeyen müşterilerimize daha çok zaman ayırmaya çalışırız. Kimya merakı bizi çoğu zaman belaya sokar.
Şimdilik bu aforizma için bu kadar yeterli. Şemalar ve şemalara karşı yapılacaklar hakkında daha detaylı bilgiyi Hayatı Yeniden Keşfedin adlı kitabımızda bulabilirsiniz. Diğer yazılarımızda karşılaşmak üzere şimdilik hoşça kalın.