20.yüzyılın başlarından itibaren kadınlar çalışma hayatının içinde yer almaya başladılar. Hemen hemen her pozisyonda çalışan kadınlar iş yaşamına ait zorlukların yanında pek çok başka sorunlarla da karşılaştılar. İş yaşamında ilerlemek, kariyerinde yükselmek, sosyal haklardan yararlanmak, eğitim olanaklarından yararlanmak gibi konularda erkeklere oranla daha fazla sıkıntı çeken kadınları evde de erkeklerin karşılaşmadığı tarzda sorunlar beklemektedir. Kadın işe gitmeye başlayınca bir yanda ev işleri bir yanda çocuğa ait sorumluluklarda aksamalar olmaya başladı. Bu sorunlar işlerin kadın ve erkek arasında paylaşılmasından çok kadının üzerine yıkıldı ve sadece kadının görevleri olarak değerlendirildi çoğunlukla. İş yerinde kendini kabul ettirmeye, eşitsizlikleri gidermeye uğraşan kadından bir yandan da ev işlerini ve çocuğuna ait iş ve sorumlulukları eksiksiz olarak yerine getirmesi beklenir oldu.
Aile bütçesine katkıda bulunmak, yaşam standartlarını yükseltmek, mesleğine duyduğu sevgi, toplumda saygınlık kazanma isteği veya üretken olarak- aldığı eğitimi değerlendirerek ruh sağlığını iyileştirmek gibi nedenlerle çalışmaya başlayan kadın iş yaşamında umduğunu tam anlamıyla bulamadı, bulduysa bile evdeki- veya aile yaşamına ilişkin sorunlarla uğraşmaktan yorulur ve hatta tükenir oldu.
Peki nedir bu sorunlar?
Çalışan kadın iki işverenli, iki mesaili, dört vardiyalı ( ev, iş, çocuk, eş) ağır bir işçidir. İşinden yorgun- argın gelen kadını evde pek çok sorumluluklar beklemektedir. Etraf toplanacak, ütü yapılacak, yemek yapılacak, liste böyle uzayıp gidebilir. Bir de çocuk varsa, işler iyice zorlaşır. İyi anne, iyi eş, iyi ev kadını üçgeni içinde sorunlarıyla baş başa kalmıştır ve çözüm konusunda yardım alabileceği , kimse genellikle olmamaktadır. Eve gidince çocuk ile mutfak ve diğer ev işleri arasında sıkışan kadının kendine ayıracak vakti kalmaz. Bir yandan bunca yorulurken bir yandan da “çocuğumu ihmal ediyorum”, “ onunla yeterince ilgilenemiyorum” gibi düşüncelere kapılabilir. Evde olmadığı saatlerde çocuğunun nasıl bakıldığına, bakan kişinin veya kreşin çocuğuna kendi gibi özenmeyeceğine, yeterli eğitimi veremeyeceğine dair kaygılar da ayrıca sıkıntı yaratır kadında.
Çocuğuna yeterli zaman ayıramamak, onunla sağlıklı- doyurucu ilişki kuramamak gibi sorunlar çalışan annenin kendini suçlu, kızgın ve kaygılı hissetmesine neden olabilir. Böyle hisseden anne birkaç farklı davranış geliştirebilir.
- Eve geldiği andan itibaren sürekli çocuğuyla birlikte olur, onun her istediğini yerine getirir, onu hediyelere boğar. Böylece çocuğun bağımlı ve pasif bir kişilik geliştirmesinin temelleri atılmış olabilir .
- Evde olmadığı zamanlarda çocuğunun başıboş kaldığını, disiplinsiz yetiştiğini düşünerek çocuğuna karşı baskıcı olur, katı bir disiplin uygular, böylece onu bütün tehlikelerden koruduğunu düşünür. Aşırı baskıcı tutum altında yetişen, sürekli korunan ve kollanan, her hatasında cezalandırılan çocuk ise otoriteye boyun eğerek pasif biri olabilir ya da isyankar olur.
- Bazı anneler ise çalışmak istediği halde evde sadece çocuğu için kalmıştır, bu nedenle de gizli gizli çocuğuna kızar, bu kızgınlıkları kendilerini suçlamaya dönüşür ve çocuğuyla arasında yaşanan sorunların kendi suçu nedeniyle geliştiğini düşünür.
Çalışan kadının anneliğin yanında eşlik ve ev hanımlığı rolleriyle ilgili de sıkıntıları olmaktadır. Eşi kendisinden ev hanımlığını eskisi gibi sürdürmesini bekleyebilir. Zaman zaman eşin böyle bir beklentisi olmasa da kadın her şeyi mükemmel ve yardım almaksızın yapmaya çalışabilir. Ev işlerini eksiksiz olarak yapması gerektiğine inanır, bu işleri sadece kendisinin bu kadar iyi yapabileceğini düşünerek yardım almak istemez, yardım edildiğinde de yapılanı beğenmeyebilir, kendisi kadar güzel yapılmadığı için kızabilir. “ Benim gibi düzgün yapmıyor” “Her şeyi çok dağıtıyor” “ Ne kadar da yavaş” “Kendim yapsam çok daha iyi olacak” diyerek bütün yardım önerilerini red edebilir.
Ancak her işi birden, hem de en iyi biçimde başarmak pek de olanaklı değil. Bazen temiz bir ev, sofrada 2-3 çeşit yemek çocuğu ihmal etmek anlamına gelebilir. Bir işi mükemmel yapmaya çalışmak çoğu zaman başka bir şeyi ihmal etmekle olanaklı olur. Ev işleri eşten ya da başka birinden yardım alarak halledilebilir işlerden. Her şeyi yapabilirim, tek başına halledebilirim düşüncesi sonunda tükenmişliğe, aşırı yorgunluğa neden olabilir.
Çocuklara ayrılan süreye gelince; çocuğa süre ayırmak, onunla gerçek anlamda zaman geçirmek, bölünmeksizin onunla birlikte olmak önemli. Ancak bu zamanın kalitesi süresinden çok daha fazla önem taşıyor. Sadece çocuğa ayrılan ve onun isteklerine öncelik verilerek ve bölünmeden geçirilen 30 dakikalık bir zaman yeterli olmaktadır.
Bu arada annenin kendisine de zaman ayırması gerektiğini unutmamak gerek.
Çocuğunuzun mutluluğu birinci derecede annenin , ikinci derecede de babanın mutluluğu ile orantılıdır.
İstenildiği gibi çocuk yetiştirmek onlara söylenilenlerden çok kurulan ilişkinin biçimine ve anne- babanın yaşam içindeki davranışlarına bağlıdır.
Son olarak ta, iş ve aile yaşantısında dengeyi kurmak için önerilere gelelim;
1. Olabildiğince ilerisini planlamak.
Aile takvimi yaparak önemli günleri belirlemek ve günlük programları ona göre yapmak. Doğum günlerini- tatillerini- çocuğun etkinlik günlerini takvimde işaretlemek ve o günleri çocukla geçirmeyi planlamak.
2. Yapılacak işleri önceliklerine göre belirlemek
“ Bu iş ne kadar önemli, ertelenebilir mi, yapılmayabilir mi”, “Bu işin süresini kısaltma olanağı var mı”. Bir örnek vermek gerekirse; evde sizi bekleyen ütü ve yemek işi var, arkadaşlarla buluşmayı düşünüyorsunuz ve çocuğunuz yeni aldığınız oyuncağını sizinle birlikte oynamak istiyor. Akşam eve geldiğinizde ilk önce hangisini yapacaksınız, hangisini yapmayabilirsiniz veya erteleyebilirsiniz. İşte bir öneri; eve gelince çocuğunuza yemeği birlikte yapmayı teklif edebilir, onu da yaptığınız işe katabilir ve yeni oyuncağıyla oynamayı yarına ertelemeyi teklif edebilirsiniz. Ütünün yarısını eşinize önerebilirsiniz ve geç de olsa yarım saatliğine arkadaşınıza gidebilirsiniz. Tabii ki bu öncelikler sizin ve aile üyelerinin durumuna ve isteklerine göre farklı biçimde de belirlenebilir. Yeter ki, hepsini birden yapabilme fikrini kafanızdan atın.
3. Sınırlar koymak.
Üstlenilen sorumlulukları kişinin kapasitesine göre kısıtlamak. Bu işleri yapacak olan kişinin tek bir kişi olduğunu, yapabilme kapasitesinin sınırlı olduğunu akılda tutmak, gerekirse yardım istemek veya işleri paylaşmak. İşleri paylaşmanın keyifli yanları da olabileceğini unutmamak gerek. En önemlisi, kadın kendini daha az yükümlülük altında hisseder, yetiştiremiyorum, olmuyor düşüncesi ve yetersizlik, beceriksizlik duyguları azalır.
4. Kısa ve uzun vadeli hedefleri tanımlayarak çalışma düzenini bu hedeflere göre ayarlamak.
5. Çocukla geçirilecek zamanları önceden planlamak ve çok önemli bir neden yoksa rutine sadık kalmak, sözünü tutmak. Bu arada da, anne olmanın boş kalan tüm zamanları çocuğuyla geçirmek, hayatındaki önemli alanları mükemmel hale getirmek olduğu şeklindeki yanlış inancı da değiştirmek gerekiyor.
6. Eşe ve onunla birlikte yapılacak etkinliklere zaman ayırmak. Anne- babanın sadece ikisinin birlikte olabilecekleri ve zaman geçirebilecekleri durumlara gereksinimleri vardır. Çiftin birlikte geçirdikleri zamanları bir nebze arttırmaları ve kaliteli hale getirmeleri ilişkileri tazeleyecek, sorunlar varsa çözümüne katkı sağlayabilecektir.
7. Aile günleri oluşturmak. Tüm aile üyelerinin bir arada olduğu ve birlikte bir şeyler yaptıkları zaman dilimleri yaratabilmek.
8. Ters giden bir günün sonunda kendini suçlamadan ve kötü hissetmeden yarın yeni bir gün olacağını anımsamak ve yeni güne yeni bir enerjiyle hazırlanmaya çalışmak.
En sona sakladığım ancak en önemlilerinden biri olduğunu düşündüğüm öneri ise;
“Kendine zaman ayırmak” . Kendine zaman ayırmak, hem kendisi için kendisine iyi gelen bir şeyler yapmayı hem de kendi duygularını - olumsuz duygular bile olsa- yaşama hakkını kendine tanıma hakkını içermekte. Anneler de zaman zaman kızabilir, üzgün olabilir, yorgun olabilir.
Yaşam çoktan seçmelidir ve uygun bir seçenek her zaman vardır.